İslam coğrafyasının içinde bulunduğu hercü merc içinde
Nilüfer Göle soruyor;
Mısırda demokrasi orduya emanet,
ya İslam kime emanet?
Müslüman kardeşlere mi?
Hizbullah’a mı?
Ilımlı İslamcılara mı?
Sunilere mi?
Şiilere mi?
Seleflilere mi?
Kime?
Aslında bin yıldır
İslam âleminin yaşadığı sorunda bu.
İslam’ın kime emanet edileceği
veya İslam’ın kendilerine emanet edildiği
sanısına kapılanların afralar’ı- tafraları.
Oysa Hicr süresi ayet- 9 da Rabbim diyor ki
”hiç kuşkusuz, o zikiri/kur’an-ı biz indirdik,
biz her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz”
Demek ki İslam’ın emanet edileceği yer belli.
Bunun dışında
İslam’ın kendilerine teslim edilmesini isteyenler,
hâşâ Rabbimin görevini yapmadığını mı düşünüyorlar,
yoksa kendilerinin daha iyi yapacaklarını mı…!?
İslam’ın kimsenin korumasına ihtiyacı olmadığı açıktır.
Emaneti aldıklarını sananlar,
aslında kul ile Allah arasında engel tanımayan bir dine,
engel teşkil ediyorlar,
alternatif yollar öneriyorlar.
Kulun Allah’ına ulaşmasını ya engelliyorlar,
ya imkânsızlaştırıyorlar.
Ömer Lütfü Mete’nin dediği gibi
“Allahsız bir Müslümanlık” icat ediyorlar.
İslam’ın sorunu,
İslam’ın kime emanet edileceği sorunu değildir.
Onun sahibi kesin olarak bellidir.
Sorun,
çağdaş insanın,
ruhuyla,
vech’iyle,
nefsiyle,
iradesiyle
Allah’a teslim olacağı yolların açılması,
engellerin,
çalıların,
çukurların
ortadan kaldırılması sorunudur.
Bu sorunu da atalarım dün
“dine hâkim değil, hadim olma”
zihniyetiyle çözmüştür.
Bugün aranan ne?