Zaman çarkının merkezin de Allah,
uçlarında ise şeytan vardır.
Zaman çarkının
merkezi ne kendini yerleştirenler
dünyada olup biten her şeyin g
özleri önünde cereyan ettiğini görür,
olup biteni doğru değerlendirir
ve sağlıklı karar verirler.
her şeyin ve olayın tek hakimi kendileridir.
Oysa zaman çarkının uçlarında yer alanlar
merkezin etrafında dönüp dururlar.
Bu dönüş hem yanlış algılamaya
hem de çarkın ucunda olanların
sersemleşmesine yol açar.
Biz toplum olarak son üç yüzyıldır
zaman çarkının bir ucuna
konuşlandırmışız kendimizi.
Son üç yüzyıldır
bu sebepten dolayı
ülke harabelikten,
insanlarımız ise
perişanlıktan kurtulamıyor.
Son üç yüz yıldır
zaman çarkının
bir ucuna konuşlanan bu milletin evlatları,
zaman içinde merkezin etrafında
dönerken gördüğü ışıltıyı
kurtuluş müjdesi olarak algılamış.
Osmanlıcılık demiş,
İslamcılık demiş,
Türkçülük demiş,
kapitalizm demiş
sosyalizm demiş
kominizim demiş,
faşizm demiş
ve şimdide liberalizm diyor.
Olan ne
olan şu
zaman çarkının
merkezinde olan gücün
etrafında dönüp duruyor
ve zaman geçtikçe mankurtlaşıyor.
Eğer bir diriliş gerçekleşmez
ve bu milletin evlatları
benim şeytanın yanında işim ne
ben merkezde olmalıyım
rabbime yakın olmalıyım
demez diyemezse
konumunu kanıksamaya başlar ki
bu bir milletin yok olmaya adım atması demektir.
Zaman çarkının
bir ucunda olmanın
eğlenceli olduğu muhakkaktır.
“Burada bir doğrunun
abideleşmesi için çaba sarf etmek gibi
bir yükümlülüğünüz yoktur.
Çarkın ucunda dolanıp dururken
merkezdeki abidenin
her bir farklı görüntüsünü
bakıp mest olursunuz
Cemil Meriç’in dediği gibi
“binlerce yarı doğrunun”
peşine takılıp mest olursunuz
gerçi sonunuz yok olmaktır
ama olsun.
Şeytanla beraber olmanın
böyle bir riski de vardır.
Zaman çarkının
ucunda konuşlanmanın yarattığı son hayal
Türk aydının merkezde İslami görmesidir.
islamın siluetini gören Türk aydını
bir anda atalarının ihtişamına kavuşmayı
hayal etti
hayal diyorum
çünkü zaman çarkının
ucunda konuşlanan kişinin gördüğü
İslam
Allahın
ve kuranın
ve peygamberimizin
İslami değil
merkezdeki gücün yararına
ortaya konan bir görüntüdür.
Türk aydını
çarkın merkezinde konuşlanmak için
gayret göstermelidir.
Bunun dışındaki her çaba
zaman çarkının ucunda
varlığımızı sürdürmeye
haliyle merkeze hizmet etmemize yarar.
Çarkın ucunda
İslami görmenin iki sakıncası vardır.
Birinci sakınca
islamı merkezin gösterdiği gibi görürsünüz.
Bu İslam kitabı kuran
peygamberi Hz Muhammet
kıblesi Kabe olan İslam değil,
kitabı
peygamberi
ve kıblesi farklı bir İslam dır
ve genelde sıfatlandırılmıştır.
İkinci tehlike ise
kendinizi bir an
merkezin cazibesinden kurtarsanız bile
o sersemlikle yapabileceğiniz en iyi şey
maziperestliktir ki
şu an onu yaşıyoruz.
Söylemeye çalıştığım şu:
siz İslami dünün kavramlarıyla
bu günün insanlarına çözüm diye sunarsanız
başarısız olursunuz.
İnsanlara ulaşamazsınız.
Şöyle ki: Yunus Emre’nin o pek şöhretli dizeleri var.
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikate âsidir”
Bu düşünceyi aynen uygulamaya kalkarsanız
sorun çözeceğim diye yola çıkar
sorunun parçası olursunuz.
Neden
nedeni şu:
Yunus bu düşünceyi
on üçüncü yüzyılın ortamında dile getirmiş
ve bu düşünce nereden bakarsan bak
yedi sekiz yüzyıl başarılı olmuştur,.
On üçüncü yüzyılın dünyasına baktığımızda:
Anadolu Haçlı seferlerini yeni bitirmiş
1095–1270 arasında,
Moğol istilasıyla boğuşmuş
Sahibini değiştirmenin sarsıntısını yaşayan
ırklar dinler karması bir coğrafya.
Bu coğrafyada insanların
barışa hoşgörüye ihtiyacı var.
Yunusun düşüncesi bu ihtiyaca cevap veriyor.
Yetmiş iki milleti bir gözle gör diyor
ve görenler bir uygarlık ortaya koyuyor
Bu gün olay öyle değil,
bu gün insanların beklediği şey farklı
Bu günkü dünyada Anadolu’da
Sömürgeciliğe karşı
bir mücadele verilerek bağımsızlık kazanılmış
Yeni uygarlığın hayat damarlarının
bu coğrafyadan geçtiği
İki genel savaş yapan
merkezdeki gücün
insansız başladığı uygarlık inşasında
insanı bulmak zorunda kaldığı
bir dünya var.
Bu dünyada
yetmiş iki milleti
bir gözle görme ihtiyaca değil,
insansız uygarlığın yarattığı
insanlar arasındaki savaşa son verecek
söylemlerin dillendirilmesi ihtiyacı var.
Bu söylemde
“düşmanlarımızı dost edinerek
yok etmekten geçiyor.”
Bunu da
“dünyada ve yurtta barışı sağlayacak
bir medeniyet ortaya koyarak
yani gözümüzü
zaman çarkının merkezine dikerek
ele geçirmek mümkün