KÖLE VE EFENDİ

Yıllar önce ecdadım

İslam’a girişin kapısını

kelime-i şahadetle açmış.

” Eşhedü en lâ ilâheillallah

ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlühû”.

 

Şahadet etmek

İslam’ın beş şartından birisidir ve Türkçe anlamı şudur:

“Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka hiçbir İlâh yoktur,

Muhammed, O’nun”kulu” ve “elçi”sidir.”

 

Köle ve efendi.

 

Yıllar sonra bir toplum lideri

geri kalmış bir İslam toplumunun

“makûs”

talihini yenerken ,

bir aydınlanma çığırını açarken diyor ki

” Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir.”

 

Yirminci yüzyılın birinci yarısında bir batılı aydın

Alexandra KOJEVE eserinde özgür insanı şöyle tanımlıyor.

 

Nihai olarak ve bütünüyle olduğundan hoşnut,

hoşnutluğuyla mükemmel ve tamamlanmış olan,

tam ve mükemmel özgür insan

KÖLELİĞİNİ” AŞMIŞ BİR” KÖLE” OLACAKTIR.”

 

hoşnut olmayan,

tam ve mükemmelliğe ulaşmamış insan ise aylak efendidir.

Aylak efendilik ise çıkmaz bir yoldur.

 

Buna karşılık

“eylemli kölelik”

her türlü insani, toplumsal ilerlemenin kaynağıdır.

 

Tarih “çalışan kölenin” tarihidir.

 

Çalışan köle;

köleliğini,hem” abd” hem” resul” olduğunun bilinciyle aşmış,

özgürlüğü ve bağımsızlığı karakteri haline getirmiş (özümsemiş) köledir.

 

Aylak bir efendilik ise:

” içtihat” kapılarının kapandığı,

İslam’ın ” oku” emrinin duyulmadığı,”
âlimin mürekkebinin “şehidin kanına

denk sayıldığı gerçeğinin unutulduğu,
bilimin Müslümanın “yitik” malı oluğu

ve bu yüzden” Çin’de bile” bulunsa alınması
gerektiğinin göz ardı edildiği bir haldir.

 

“Aylak efendilik”tam da bu yüzden

20. Yüzyılın başında ve sonunda erkeğin veya kadının başını
nasıl kapatacağı veya kafasına ne takacağını tartışarak

bir asrı harcama halidir.

 

“İslam Türk aydınlanması”

ve bilim gösteriyor ki sorun:

İnsanoğlunun kafasının dışı değil,
içinde nelerin olduğu sorunudur.

 

Türk aydınlanmasını devam ettirme sorunudur.

 

Düşünmeyen,

merak etmeyen,

sormayan ve sorgulamayan,

skolastik tavırla

“dün” ne denildiyse” bugün”de doğrudur
mantığıyla hareket eden

ve bilmeden veya bile bile İslam’ın

” iki günü aynı olan zarardadır”

ilkesine sırt çeviren

Müslüman bir toplum,

aylak bir efendilik içindedir.

Bu hal

çağımız insanının kurtuluşunu engellemekten,

kötü olan gidişin değirmenine

su taşımaktan başka bir şey değildir.

 

Türk toplumu biran önce

“aylak efendilikten”

” eylemli köleliğe” geçmelidir.

 

Unutulmamalıdır ki

tarih eylemli kölelerin hikâyesini yazmayı ,

Aylak efendilik peşinde olanların
ise mezarını kazmayı sürdürüyor.

 

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın