Anayasalar olağan üstü gelişmelerin sonunda oluşan metinlerdir.
Bu sebepten yazıldığı dönemdeki güç odaklarının;
ideolojilerini,endişelerini, beklentilerini ve çıkarlarını korumanın izlerini taşır.
Manga- kartta da,
Kanuni – Esaside,
Teşkilatı Esasiye Kanunu da bu özelliği gösterir.
1960 anayasası da.
1982 anayasası da gösterir.
Bu açıdan anayasalar,
hele bizim gibi
yasalardan bile önce işlevini kaybeden ülkelerin
anayasalarına bakarak siyasi tarihlerini yazmak mümkün.
Anayasalarına bakarak
önümüzdeki birkaç on yılı ön görmekte mümkün.
Bizim 1960 ve 1982 anayasalarımız,
arkasında “küresel bir gücün” durduğu
askeri müdahaleler sonunda yapılmış anayasalardır.
Her iki anayasa yürürlükte olduğu sürece,
bu ülkenin insanları,birbirine eziyet etti.
Ülkenin enerjisini küresel gücün politikalarını
başarıya ulaştırmak için kullandı.
1989 yılında iki kutuplu dünya dengesi sona erip
yeni dengeler kurulması icap edince
Türkiye dede bir süreç başlatıldı.
Siyasi yapı değiştirildi.
Hukuki yapı değiştirildi.
Askeri yapı değiştirildi ve nihayet sıra,
gelecek on yıllarımızı etkileyecek anayasa değişikliğine geldi.
Hani dedik ya
sık değişen anayasalara bakarak
o ülkenin siyasi tarihini yazmak mümkündür diye.
Öyle yapalım ve 1960 lı ve 1982 li anayasaların geçerli olduğu
dönemin gelişmelerine bakalım;
1960 anayasasında
özgürlüklere öncelik veren,
yasama ile yürütme arasında gerginliği esas alan,
her ikisinin üstünde de yargıyı konuşlandıran bir yapı kuruldu.
Bu yapı, ülke gençlerinin sağdı soldu diye birbirini boğazlamasına ,
ekonominin de İMF çarkı sebebiyle,
“küresel ekonomiye” su taşımasını sağladı.
Yirmi yıl bu çerçevede geçti.
1982 de yeni bir anaysa ya geçildi,
gene bir askeri darbe sonrası kabul ettirildi.
Bu anayasada 1960 anayasasına tepki olarak yazıldı.
Özgürlükler sınırlandırıldı,
yasama ile yürütme sayısal demokrasi kanalıyla
yürütmenin lehine güçlendirildi.
Güçlü devlet
önce Kürtleri ötekileştirdi,
sonra inananları radikalleştirdi.
1989 da post modern bir darbeyle
radikal İslamcılar ılımlı İslam adıyla iktidara taşındı,
PKK lıları da aktivist olarak politikanın bir parçası haline getirdi.
2013 te durum bu .
Bu ortamda bir anayasa yapmaya çalışıyoruz.
Bu ahval ve şerait içinde
nasıl bir gelecek öngörmek mümkün.
Önümüzde :
Küresel güçlerin enerji kaynaklarını kontrol edebileceği,
kendisine sorun çıkarmayacak,
” İslam soslu” yönetimlerin olduğu,
küresel gücün ihtiyaç duyduğu düşmanı da “radikal İslam” olarak belirlediği
bir dünya var.
1960 ve 1982 anayasaları nasıl bu ülkenin insanlarına değil,
1960 tan bu yana “küresel güçlere” hizmet ettiyse
yapılacak anayasada bu özelliğini koruyan bir anayasa olacaktır.
Etnik ve mezhebi duyarlılıklar kaşıyan,
bundan bir kargaşa ortamının çıkmasını sağlayacak,
ekonomiyi bu kez İMF marifetiyle değil,
özelleştirmeler kanalıyla
uluslar arası sermayenin payandası yapan
Türkiye’yi önümüzdeki on yıllar boyunca
orta doğuda “İsrail” sebebiyle yaşananları bu kez
“Kürtler” sebebiyle “ön asya” da yaşanmasına sebep olacak
bir coğrafya tasarlanıyor.
Böylesine bir coğrafyanın anayasası yapılmaya çalışılıyor
2013 anayasası
bunlara katkı sağlayacak anayasa olacaktır
ve aziz milletim bir sebeple
böyle bir anayasaya bir şekilde evet diyecektir.