Bir alışılmışlık vardı eski bayramlarda
Nelerin ne zaman yapılacağı belliydi
İnsanı boşlukta bırakan bir belirsizlik yoktu
Misal bayram, ramazan bayramı ise
Ev ahalisi sabah namazı vaktinde kalkar
Erkek takımı bayram namazı için hazırlık yaparken
Kadın kısmı da bayram yemeklerinin
Rötuşlarını tamamlamak için mutfağa doluşurdu
Her iki kesim bayram namazı sonrası
Bir noktada buluşur
Ve kabir ziyaretine başlanılırdı
Bu böyleydi ve böyle olan hikâyede
İnsanı karamsarlığa iten bir boşluk yoktur
Kimin ne yapacağı, ne zaman yapacağı bellidir
Her bayram sabahı bizim evde
Bir sıkıntı yaşanırdı
Sıkıntı, bayram namazına
Gidilip gidilmemesi sıkıntısıydı
En azından benim için bu böyleydi
Ben, vakit namazı kılmayan bir adama
Cuma namazı kılması için
Aile baskısı yapılmasını anlarım.
Cuma namazının bir olmazsa olmazı var
Ama Cuma namazında yapılmayan ısrarın
Bayram namazında ısrarla yapılmasını
Hiç anlayamazdım.
Bayram namazı her birey için
Bir dini zorunluluk değildi
Aile içinde birinin eda etmesi ile
Sorumluluğun kalktığı bir namazdı
Israr nedendi?
Anlayamazdım
Şimdi anlıyorum ki
Israrın sebebi dini kaygılar değil
Kültürel alışkanlıklarmış ve
Kültürünü kaybeden her değerin
Kaybolmaya mahkûmdur olduğu biliniyormuş
Ve biz şimdi
Değerlerimizi Kültürsüz yaşıyoruz
“Nerede eski bayramlar” geyiğinin anlamı bu
Eskiyi sürdüremiyoruz
Yeniyi bilemiyor ve ya oluşturamıyoruz
Haliyle eski ile olmayan yeni arasında, Arasat’ta kalıyoruz
Bir geçiş dönemi sıkıntısı yaşıyoruz
Hayatımızı karartmıyorsak bile esmerleştiriyoruz
Ortak değerleri ‘paldır küldür ‘yaşıyoruz
Çözüm aslında basit;
Biraz kişisel
Biraz kurumsal
Biraz toplumsal çabayla
Ama sağduyu, öngörü, illaki hoşgörüyle olacak bir şey
Lakin sağduyuyu kim kaybetti biz bulalım
Öngörüde neyin nesiymiş!
Hoş görü mü?
Oda onuncu köyün sakinimi ki!