ANTAKYA’DA BAYRAM SABAHI

Bir alışılmışlık vardı eski bayramlarda

Nelerin ne zaman yapılacağı belliydi

İnsanı boşlukta bırakan bir belirsizlik yoktu

 

Misal bayram, ramazan bayramı ise

Ev ahalisi sabah namazı vaktinde kalkar

Erkek takımı bayram namazı için hazırlık yaparken

Kadın kısmı da bayram yemeklerinin

Rötuşlarını tamamlamak için mutfağa doluşurdu

Her iki kesim bayram namazı sonrası

Bir noktada buluşur

Ve kabir ziyaretine başlanılırdı

 

Bu böyleydi ve böyle olan hikâyede

İnsanı karamsarlığa iten bir boşluk yoktur

Kimin ne yapacağı, ne zaman yapacağı bellidir

 

Her bayram sabahı bizim evde

Bir sıkıntı yaşanırdı

Sıkıntı, bayram namazına

Gidilip gidilmemesi sıkıntısıydı

En azından benim için bu böyleydi

 

Ben, vakit namazı kılmayan bir adama

Cuma namazı kılması için

Aile baskısı yapılmasını anlarım.

Cuma namazının bir olmazsa olmazı var

Ama Cuma namazında yapılmayan ısrarın

Bayram namazında ısrarla yapılmasını

Hiç anlayamazdım.

 

Bayram namazı her birey için

Bir dini zorunluluk değildi

Aile içinde birinin eda etmesi ile

Sorumluluğun kalktığı bir namazdı

Israr nedendi?

Anlayamazdım

 

Şimdi anlıyorum ki

Israrın sebebi dini kaygılar değil

Kültürel alışkanlıklarmış ve

 

Kültürünü kaybeden her değerin

Kaybolmaya mahkûmdur olduğu biliniyormuş

 

 

Ve biz şimdi

Değerlerimizi Kültürsüz yaşıyoruz

 

 

“Nerede eski bayramlar” geyiğinin anlamı bu

Eskiyi sürdüremiyoruz

Yeniyi bilemiyor ve ya oluşturamıyoruz

Haliyle eski ile olmayan yeni arasında, Arasat’ta kalıyoruz

Bir geçiş dönemi sıkıntısı yaşıyoruz

Hayatımızı karartmıyorsak bile esmerleştiriyoruz

 

Ortak değerleri ‘paldır küldür ‘yaşıyoruz

 

Çözüm aslında basit;

Biraz kişisel

Biraz kurumsal

Biraz toplumsal çabayla

Ama sağduyu, öngörü, illaki hoşgörüyle olacak bir şey

 

Lakin sağduyuyu kim kaybetti biz bulalım

Öngörüde neyin nesiymiş!

Hoş görü mü?

Oda onuncu köyün sakinimi ki!

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın