İki kutuplu dünyanın
Hak ile yeksan olmasından sonra
Küresel güçler yeni durum karşısında
“Enerji alanlarını” yeniden yapılandırma
İhtiyacıyla yeni bir program geliştirdiler
Programının temel amacı:
“orta doğuyu” “yönetilebilir kriz”
Ortamında bırakmaktır
“Yönetilebilir kriz” ortamı da
Soğuk savaş döneminin mantığının
Hâkim kılınmasıyla mümkündür
Necip Fazıl ne diyordu
“Düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın
Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın”
Lazım olan düşman
Orta doğunun doğal ortamında bulundu;
“Radikal islamın” islam devleti rüyası
Ve “mezhep çatışmaları”
Bu projenin gerçekleşmesinde
ilk etapta partner olarak Türkiye seçildi
Ilımlı islam denilerek
Klasik İslamcılardan ayrılanlar
İktidara taşında
Büyük orta doğu projesi denildi
“Eş başkanlığı” Türkiye ye verildi
Ve bir de baktık ki
Kendimizde kıyıda köşede duran demokrasiyi
Orta doğuya taşımaya başlamışız
Tam bir
“Kendisi himmete muhtaç dede/
Nerde kaldı gayriye himmet ede”
Durumuyla karşı karşıya idik
Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bir tarafa bırakıp
Öyle bir stratejik derinliğe daldık ki
Orada var olan bir devletten
Bir sürü devlet çıkararak
Ölenlerinde öldürülenlerinde
“Tekbir” getirdiği
Bir siyasal ortam yaratıldı
Küresel güçler
Yönetilebilir kriz ortamını yaratmışlardı
Projenin birinci ayağı tamamdı
Artık yapılması gereken
Bu durumu “daimi hale” getirecek
Adımı atmaktı
Bunun yolu bu bölgede küresel güçlerin
Rahatlıkla kullanacakları bir
Üs kurarak mezhep çatışmasını kalıcı kılacak
Adımı atmaya gelmişti.
Kurulacak üs
Post modern İsrail Kürdistan
Mezhep çatışmasının kaynağı ise İran
Birinci ayak, Irak’ın kuzeyinde
Bir şekilde Kürt devleti kurularak gerçekleşti
Projenin ikinci aşaması için ise
Partnerin değiştirilmesi gerekiyordu
Otuz yıl süresince
Ambargo ile terbiye edilen İran
Devreye sokularak
On kaç yıldır yaşananlardan
Kendine bir güç vehmeden
Türkiye’yi devre dışı bırakmaya geldi
Yaşadığımız süreç bu.
İran’ın güçlenmesi
Türkiye’nin zayıflaması
Eğer ki
İran’da Türkiye gibi olanları
Kendisinin güç haline geleceği
Vehmine kaptırırsa bundan sonraki elli yılda
Bu bölgenin devletleri –insanları-ne rahat eder
Ne de huzur bulur
Müslümanlarda birbirlerini
“Tekbir” getirerek öldürmeye devam eder
Oysa
Türkiye, cumhuriyet değerlerine döner
Dış politikasını
Misakı milli sınırları içinde
“Yurtta sulh cihanda sulh”
İlkeleri çerçevesinde
Devam ettirir
Laikliği ideolojik saplantılar dışında
Tarihi seyri içine oturtabilir
Ve tek derdimizin
Muasırlaşmak olduğunu
İdrak ederse
Önümüzdeki eli yılı birbirimizi “yiyerek” değil
Yeniden doğarak,
Muasır medeniyeti yakalayarak yaşarız