Allah’ın gölgesi,
devranın hükümdarı,
zamanın Süleyman’ı
sultan Süleyman; nam-ı değer Kanuni
uzun süren hayatının ve saltanatının içinde
iki defa klimatoloji ile sınav verdi.
İlk sınav Birinci Viyana kuşatmasıdır.
Ki bu, Osmanlı imparatorluğu için bir dönüm noktasıdır.
1529 yılının 10 Mayısında
“Solak zade”nin tabiri ile Kanuni, hesaba gelmez askerler ve feleği kucaklayan bargâh ve otağları saadet ve ikbal, ziynet ve ihtişam ile Edirne kapısından çıkmış,
26 Kasım 1529 tarihinde,
has hademeleri ve yakınları ile
kona göçe İstanbul şehrine teşrif buyurmuşlardır.
Altı ay süren bu zaman diliminde yaşanan olay,
tarihe birinci Viyana kuşatması olarak geçer.
Başarısızlıkla sonuçlanan bu seferin
başarısızlık sebepleri arasında tarihçiler iki konuyu sayarlar.
1.Vezirin etkisi
2. İklim azizliği.
Vezirin etkisi konusunu tarihçiler
kronolojik gelişme açısından doğru bulmazlar.
İklimle ilgili olanı daha gerçekçi bulurlar.
Derler ki
birinci Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının sebebi iklimdir.
Bu sebebi Solak zade;
Mübarek Ramazan bayramından iki gün evvel
Filibe ye varıldı.
Allahın rahmet dolu yağmur damlaları,
cihan şahının askerleri gibi kesret(çokluk)
ve vefretle (bolluk) numayan (görünen)oldu.
Bir mertebe yağmur yağdı ki;
Filibe köprüsünün iki başlarını sel aldı.
Çadırlar ise su kabarcıkları gibi sel ortasında kaldı
diyerek izah eder.
Sonuçta birinci Viyana seferinin selle başlaması,
mevsimin git gide kışa dönmesi,
ezelde fethi müyesser ve mukadder olmayan
seferden başarısızlıkla geri dönülmesine sebep olur.
Dönüşte ordu Prug adlı kale önündeyken öyle bir kar yağar ki;
durumu şair şu mısralarla anlatır.
“Beriden oldu peşte peyda
Girdi bir sele kuh ile sahra”
Selle başlayıp karla kapanan birinci Viyana kuşatması süreci
cihan Padişahının saltanat anlamında iklime mağlup olduğu ilk olaydır.
Viyana kuşatmasından 33 sene sonra
1562 yılında
cihan padişahı Ekim ayında Halkapınar mevki ne ava çıkar.
Av esnasında Solak zadenin tabiri ile
gökyüzünün safveti birden bulanıverir
ve yıldızlar âlemi ile felekler başka bir şekle girer.
Bir gün bir gece süren şiddetli bir yağmur başlar.
Yağmur esnasında yetmiş dört adet yıldırım
yapıların üzerine düşer.
Sel insanları ve hayvanları sürüp denize döker.
Ağaçları devirip çeri çöpü önüne katar
ve yeni yapılan kemerleri ya yıkar ya da gözlerini tıkar.
Bir anda sel etrafı harabe ye çevirir,
hak ile yeksan eder.
Bu badireden ancak ziyade sağlam olan yapılar ayakta kalır
ve denizin rengi çamura bulanır,
denizin tuz oranı düşer.
Velhasıl böyle kahredici
ve ilahi bir satvet ve sonsuz bir hikmet zuhurunda
İskender çelebi bahçesine sığınan cihan padişahı
selin şerrinden iç oğlanlarından uzun boylu
gürbüz ve güçlü kuvvetli bir yiğidin sırtına alınıp,
çatıya çıkarılarak kurtarılır.
Bu tufan ortamını şair:
“felek ruyi zemine yağdırıp şiddetle baranı
hevadan döktüler sanki bir deryayı ummanı”
diyerek ifade eder
Bu felaket Kanuninin klimatoloji ile ikinci imtihanıdır.
İki sınavda, bir sonun habercisidir
Saltanatının ilk yıllarında
Birinci Viyana kuşatması esnasında yaşanan seferin
başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olan iklim,
imparatorluğun batıdaki fetihlerinin sonunu,
Ömrünün sonundaki avda yaşanan klimatolojik felaket de,
ömrünün sonunu işaret eder ki
Kanuni bu felaketten üç dört yıl sonra vefat eder.
Bir laf var bilmem kimin. Şöyle:
“İmparatorlukların en büyüğü klimatolojik imparatorluktur.”
Doğrumu?
Yanlış mı?
Tartışmalı mı
tartışmamalı mı?