Otuz altı Osmanlı padişahından
hangisi sizin için yıldızın parladığı andır
diye bir soru sorulsa tereddütsüz ikinci Abdülhamit derdim.
Osmanlının son yıllarında tam otuz üç yıl saltanatta kalması.
Bu sürede sayısız yeniliklere imza atması.
Devleti savaşa sokmaması,
toprak kaybı yaşanmaması.
Ve bu otuz üç yıllık sürede
kafasında kırk tilki dolaşmasına rağmen
kırk tilkinin de kuyruklarının bir birine değmemesi
ikinci Abdülhamit’i tercih etmemdeki sebeplerdi.
Şimdi ise ikinci Mustafa’ya rücu ediyorum.
Abdülhamit’ten neden vazgeçtiğimi
neden ikinci Mustafa’ya rücu ettiğimi anlatacağım.
İkinci Abdülhamit’ten vazgeçmemdeki
sebebin temelinde şu soru var.
İkinci Abdülhamit otuz üç yıl neye direndi?
Aynı soru ikinci Mustafa içinde geçerli
cevap verildikten sonra rücunun sebebi sanırım anlaşılır.
1876 yılında iktidar olan ikinci Abdülhamit
aralıklı olarak 1908 yılına kadar iktidarda kaldı.
Bu iktidar döneminde modernleşme adına
pek çok yeniliğe imza attı.
Devleti ayakta tuttu.
1908 iktidardan çekildiğinde ise
imparatorlukta hak ile yeksan oldu
1908-1918 yılları arasında imparatorluk
Mondros noktasına geldi.
Çöktü.
İkinci Abdülhamit in bu kısa tarihi
bize gösteriyor ki
Hakan devleti yaşatabilmek için zamana direnmiş.
Bu direnme esnasında ise
Batının değerlerini kullanmıştır.
Mücadele eski uygarlıkla
yeni uygarlık arasında olduğu için
yeni uygarlığın yükselen değer olması sebebiyle
eski uygarlığın çabaları
sadece çaba olarak kalmıştır.
Sonuç vermemiştir veya sonucu etkilememiştir
Şu da bir gerçek
Türk aydını da ister ikinci Abdülhamit’e ulu hakan desin,
isterse kızıl sultan
her ikisi de günümüze kadar aynı rotayı
ikinci Abdülhamit’in yolunu takip etmiştir.
Abdülhamit i övenlerle
Abdülhamit’e sövenleri aynı noktaya getiren şey ise
MÜSTAĞRİPLİKTİR.
Yani yarı aydın olma hali.
Yarı aydın olma hali;
bir gerçek yerine binlerce yarı gerçek peşinden koşma halidir.
Bu binlerce yarı gerçeğin bir kısmını kızıl sultancılar,
bir kısmını ise ulu hakancılar gerçekleştirmiş,
sonuçta her iki tarafta maalesef batı uygarlığının değirmenine su taşımıştır.
İkinci Abdülhamit’in durumu bu olunca,
ikinci Mustafa’nın tavrı
bana daha milli
daha gerçekçi geldi.
İkinci Mustafa 1695 yılında tahta çıkar.
Taht süresi ise sekiz yıldır.
Sultan iyi eğitim almış,
dünyayı bilen,
kültürü sanatı takip eden destekleyen bir sultan.
İktidarının başında bir hat yayınlar.
Ardından vezirlerine çağrılarda bulunur.
Bu çabaların sonunda sultan:
1 – Memleketin durumu tespit eder
2:Çözüm teklifinde bulunur:
3 – Kendine düşeni açıklar:
1 – Memleketin durumu:
Padişahların hangisi zevk ve sefaya;
kendi nefsinin rahatına düşmüş ise,
eli altındaki memleketlerinin
ve tebaasının huzuru ve rahatı kaçmış,
devlet harabe
insanlar ise berbat hale gelmiştir.
2- Çözüm:
Ceddim (Kanuni) Sultan Süleyman gibi
kendim sefere çıkmaya katî niyet ettim.
Burada çözüm Osmanlının kendi sistemi içindedir.
İmparatorluğun varlık sebebi
coğrafi genişleme üzerinden refahın ve huzurun teminidir.
Kanuniden sonra ki padişahlar
İstanbul’da oturur olmuş
seferler, fetihler, gazalar
sultan için önemli sayılmaz olmuştur.
Oysa bu kavramlar Osmanlı medeniyetinin temelleridir.
Zaman içinde bu kavramlardan uzaklaşılması,
diğer yandan yeni uygarlığın mantığının hâkim olması
Osmanlının git gide zayıflamasına sebep olacaktır.
Bu süreci görüp tedbir alan
ve yeniden uygarlığın kendi mantığına dönen
ikinci Mustafa başta başarılı olmuş .
lakin..
3 – Kendine düşeni açıklar:
Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eyleriz,
Yerine göre kuru ekmek yer,
Vücudumu din uğruna harcarım.
(kendimi milletime adarım)
Sıkıntının her çeşidine sabrederim.
Milletime hizmet tamam olmadıkça,
kararımdan vazgeçmem.
İkinci Mustafa’nın benim için
yıldızın parladığı anın sultanı olmasının temelinde,
kendine düşeni açıkladığı bu bölümdeki düşünceleri vardır.
Zevk-ü sefayı kendine haram kılmak,
bir lokma bir hırka düşüncesini ortaya koymak,
kendini milletine adamak
ve bu düşüncelerinde millete hizmet tamam oluncaya kadar
kararlı olduğunu söylemesi ilginç.
Bütün bunlar duraklamanın tarihi olan1699 yıllarında oluyor
ve ikinci Mustafa üç yüzyıl öncesinden
bir devlet adamının nasıl olması gerektiğinin
işaretlerini veriyor ve bu işaretler bir sultanın,
bir hakanın, bir kralın tanımından çok
demokratik ve göreve gelmeyi kendi için değil,
ülkesi ve insanları için isteyen bir devlet adamı görüntüsü veriyor.
Siz demokrasi diye, diye
milletten irade beyanı alan
son altmış yılın yöneticilerinde
bu ışıltıları görebiliyor musunuz?
Çağdaşlaşma tarihimizi
meşrutiyetten mi başlatsak daha demokratik olur
yoksa ikinci Mustafa’dan mı başlatsak daha demokratik olur.
Rücu nun sebebi budur efendim.
Beyan olunur.