FETRET DEVRİ DEDİKLERİ

 

Fetret devri;

iki olay arasındaki iktidar boşluğu diye tanımlanıyor.

Türk tarihinde de bu tür boşluklar vardır.

Farklı zamanlarda,

farklı coğrafyalarda,

farklı sebeplerden dolayı

iktidar boşlukları yaşanmış,

her defasında bu yaşananlardan

devlet aklı ve millet vicdanı

dersler çıkararak yarınlarını kurgulayabilmiştir.

 

Yani bu millet, adı belli olan Türk milleti

her defasında yaşadığı musibetten

kendine bir nasihat çıkarabilmiştir.

 

Misal.

 

İlk olay,

 

Birinci Göktürk devleti ile

ikinci Göktürk devleti arasındaki elli yıllık süre.

 

Türk tarihindeki ilk ve son “devletsizlik” zamanıdır.

Olayın ne olup, ne olmadığını,

nelerin yaşandığını atam ibret olsun diye

dağa taşa kazımış adına da Orhun kitabeleri demiştir.

 

Devlet aklı bu musibetten bir sonuç çıkardı.

“Üstte mavi gök

yerde yağız yer

delinmedikçe

senin ilini töreni kim bozabilir?”

 

İkinci olay,

 

1402 de yaşanmış.

Bu kez iki Türk devleti,

dünyayı kendilerine küçük görmüşler.

Ya sen, ya ben kavgasına tutuşmuşlar

ve doğu Türklüğü batı Türklüğüne üstün gelmiş.

 

Batı Türklüğünün temsilcisi Osmanlı devleti,

tarumar olmuş.

Yıldırım Beyazıt esir alınmış ve esarette ölmüş.

Oğullarının her biri bir yere kaçmış.

Anadolu’da sağlanmaya çalışılan birlik

hak ile yeksan olmuş.

Anadolu küçük beyliklere ayrılmıştır.

Fetret devri denilen

ve 1402-1413 yılları arasında on bir yıl süren

bir iktidar boşluğu oluşmuş,

Siyasi ikbal için kardeşler birbirini yemiş,

filler tepişirken, sayısız otlarda ezilmiştir.

Batı Türklüğünün batı ilerlemesi durmuş,

Bizans bir elli yıl daha yaşama

ve Anadolu için nifak oluşturma gücüne ulaşmıştır.

 

Çelebi Mehmet bu hercü-merç içinde

Osmanlı devletini yeniden kurdu.

 

Devlet aklı bu hadiseden elli yıl sonra

bir sonuç çıkardı.

 

Çıkan, Fatih kanunnamesiydi.

‘‘Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola,

karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir.

Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir.

Anınla amil olalar.’’

Beklenen ise

devletin bölünmez bütünlüğü

milletin birlik ve beraberliğiydi.

 

Üçüncü olay,

 

Birinci genel savaş sonrasında ülkenin,

“yedi düvelin” işgaline uğraması olayıdır.

 

1918-1923 yılları arasında Türk insanı

bir var olma veya yok olma savaşı vermiştir.

Bir imparatorluğu kaybetmiş,

ama kaybettiği o imparatorluktan

yeni bir devlet çıkarmıştır.

Devlet aklı,

bu musibetten de bir sonuç çıkarmıştır.

 

“Hâkimiyet bila kaydu şart milletindir.”

 

 

Dördüncü olay,

 

1946-1980 yılları arasında yaşanmıştır.

Dünyanın iki kutba ayrılması

ve Türkiye coğrafyasının özelliği,

ülkede bir Türk baharı yaşanmasına yol açmıştır.

Çok partili hayata geçilmiş,

hâkimiyetin milletin olduğu savı altında,

ülke bir süper gücün ayrılmaz müttefiki olurken

diğer süper gücün ezeli düşmanı haline getirilmiştir.

Bu politikanın topluma yansıması,

ülkede sağ- sol çatışmasını doğurmuş

ve millet evlatları on yıllarca birbirine kurşun sıkmış,

can vermiş, can almıştır.

 

Küçük Amerika olacağız diye yola çıkılmış

sonuçta koca bir Teksas’a dönmüşüz.

 

Devlet aklı buradan bir sonuç çıkaramamıştır.

Devlet aklı dumur’a uğramıştır.

 

Dördüncü olaydan bir sonuç çıkaramadığımız için

beşinci olayla karşılaştık.

 

Beşinci olay,

 

Soğuk savaş döneminin sona ermesi,

batı uygarlığının,

hayat damarlarının dolaştığı coğrafyayı

yeniden düzenleme ihtiyacını doğurdu.

 

Türkiye’de “post modern” bir darbe ile

iki iş yapıldı.

 

Bir; icat edilen bir krizle iktidar boşluğu yaratıldı.

Arkasından iktidar boşluğunu dolduracak gücün

ortaya çıkmasını sağlayacak politikalar takip edildi.

 

2002 de işlem tamamlandı.

 

Küresel güç İslam coğrafyasında takip edeceği politikaları hoş karşılayacak,

destek verecek, hiç değilse olan bitene

toplumun tepkisini frenleyecek bir iktidar oluşturuldu.

 

Arap baharı adı altında

İslam coğrafyasına demokrasi gelecek

vaveylası içinde İslam coğrafyası daha gerçekçi tanımlamayla

batı uygarlığının can damarlarının dolaştığı coğrafya istikrarsızlaştırıldı.

 

Küresel gücün bu emperyal politikası ile

yerli iktidar sahiplerinin menfaatleri örtüştü.

 

Küresel güç

kendi coğrafyasını istediği kıvama getirirken,

yerli iktidar sahipleri de

devleti dönüştürme çabasına girdi.

 

2002 2013 yılları arasında Türkiye de

gerçekten bir iktidar boşluğu yaşandı.

 

1402-1413 yılları arasındaki gibi

Ama yaşanan bu olaydan da

devlet aklı bir sonuç çıkarmış gibi görünmüyor.

 

Devlet aklı tarumar bir haldedir.

Devlet aklının sırları,

kozmik oda olayı ile felç oldu.

 

Sonuç ve çözüm için öne sürdükleri tek şey,

yeni bir anayasa

 

Çözüm mü yeni anayasa?

1960 ta yapıldı.

Çözüm mü oldu,

yoksa yaratılan sorunun sebebi haline mi geldi?

 

1982 yılında yapıldı.

Çözüm mü oldu yoksa yaratılar sorunun sebebi haline mi geldi?

 

Şimdi istenen ne?

 

Üçüncü kez yaratılacak sorunlara sebeb mi arıyoruz?

Yoksa 1946 dan bu yana devam eden, devlet aklının

dumura uğratılmasına son verip,

yeniden devlet aklını canlandırmak mı istiyoruz

 

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın