On yedinci yüzyıl
bilimsel yöntemin, ortaya çıktığı.
bilim tarihçileri tarafından
“Bilimsel Devrimler Çağı”
olarak adlandırılan çağ
Kepler
Galilei
ve Newton’un sahne aldığı çağ
Batının konuları bilimsel ele aldığı
bizimse konuya,
filmsel yaklaştığımız çağ
İbrahim bu çağın insanı;
1615 yılında doğmuş
Yüzyılın başlarında
Tam ortalarına gelindiğinde de
1648 yılında ölmüş
Otuz üç yıllık bir ömür
Yirmi beş yaşında başlayan
ve sekiz yıl süren iktidar
hayatının iktidara gelinceye kadar ki bölümü
kaç padişah eskitmiş Kösemin
iktidar oyunları gölgesinde kalmış
hem iyi bir eğitim alamamış
hem de ömrünü kafes arkasında
“yok olmakla”
“iktidar olmak”
“git gelleri” arasında geçirmiş.
“muhtar bile olamaz” derken
saltanatın sahibi olmuş
İbrahim’in durumu en iyi
onun iktidara geldiğinde
yapmış olduğu duası açıklar
“Elhamdülillah,
Ey Rabbim! Benim gibi zayıf bir kulunu
bu makama layık gördün.
Saltanat günlerimde milletimi hoş hal eyle
ve birbirimizden hoşud eyle”
Bu şartlarda bile sekiz yıla
ağabeyi IV. Muradın çevresinde olan tüm
dalkavukları saraydan uzaklaştırmayı
Akdeniz tekrar
Türk Donanması’nın hâkimiyetine almayı.
Osmanlı Donanması çektirilerden
(Yelkenleri olmakla birlikte kürekle de yol alan eski zaman gemisi.)
kalyonlara geçirilerek güçlendirmeyi başarmış
İsrafın önlenmesi için fermanlar çıkartır.
paranın değer ayarlamasını düzene sokar,
devlete ciddiyet getirilmeye
ticareti geliştirilerek
ekonomi ayakta tutulmaya çalışılır.
Başarılıda olur.
Lakin valide Sultan
kısmen devre dışı bırakılıp
saraydan kovulmuş ise de,
devlet işlerine kadınların müdahalesini önleyemez.
Bu sekiz yılın sonunda kazanılan unvansa;
delilik
Popüler tarih
bu lakabı padişahıma yakıştırmış
millette kabul etmiştir
artık o deli İbrahim’dir.
Deliliğe giden yoldaki
üç özel konu
Birinci konu; çocuksuzluk.iktidarsızlık
1-İbrahim yirmi yedi yaşına gelir
ortada bir erkek çocuk yoktur
hanedanlıkta saltanatın devamı
erkek çocukla mümkündür.
Erkek çocuksa bir türlü olmuyor.
Bu tam bir devlet krizi.
Krizin çözümü için her yol denenir
Çağ yeni, yeni bilimsel metotlara dönerken
Bizimkiler son çare olarak
en film yola baş vururlar
Safranbolulu karabaş zade Hüseyin efendiyi
İstanbul getirir saraya sokarlar
Bu zat tarihte “cinci hoca” olarak bilinir
2-cinci hoca vakası; çözüm ve sorun
sorun çözülür
ama hocadan
ama Allahtan
sorun hocanın saraya gelmesinden
sonra çözülür
İbrahim’in nur topu gibi bir oğlu olur
herkes mesut mutlu bahtiyar
lakin sorunu çözenin
kontrol edilemeyen yükselişi
yeni bir sorun yaratır
“cinci hoca”nın
Osmanlının iktidarına katkısı
hocaya siyasi ve mali güç kazandırır
padişah bir bakar ki
bir paralel yapı oluşmakta
haşhaşilerdi
inleriydi
ne bilim nelerdi diye uğraşmaz
meseleyi “tiz kellesi vurula” metodu ile çözer
hocanın kafası gider
sorun biter
3-mirgünoğlu hadisesi; ülkenin bölünmez bütünlüğü
Sultan İbrahim Hanın
tahta geçtiğinin ilk senesinde
Mirgünoğlu hadisesi vuku buldu.
Dördüncü Muradın İran Seferi sırasında
Revan Kalesi kumandanı olan
Emir Mirgünoğlu,
kalenin fethinden sonra affedilerek
Emirgan’da oturmasına müsaade edilmişti
(Bugün Emirgan adı bu zatın isminden dolayıdır).
Sefih,
ayyaş
ahlaksız
bir kimse olan Mirgünoğlu,
Sultan Dördüncü Muradın ölümünü fırsat bilerek
bölücü ve yıkıcı propagandalarla
Müslümanları aldatmaya başlar.
Sultan İbrahim Han,
dış mihraklar ne der
aman analar ağlamasın
yok çözüm süreci
diyerek işi sürüncemeye bırakmaktansa
yerinde bir kararla
eşkıya başını idam ettirir.
Hurufiler ve mülhitler,
bundan dolayı
İbrahim Hana da düşman olurlar.
Çeşitli iftiralarda bulunurlar.
Öldürülen Mirgünoğlu’nu
“Kesikbaş Evliya” diye
yalan ve uydurma hikayelerle,
yere göğe sığdıramadılar
buna inanan Müslümanlar
Türk sultanına bilmeyerek iftira ettiler.
Dün devlet,
sorunla “boğuşan” değil
Sorunu “çözen” devlet idi
Her ne kadar çözüm metodu
Çoğu kez “tiz kellesi vurula”
metodu kullanılarak gerçekleştiriliyor idiyse de
sorun devletin bütünlüğünü
milletin birliğini
sağlayacak şekilde çözülüyordu
sorunun tortularıyla sonra uğraşıyor
başarılı da oluyordu.
yüz yıllar sonra
aziz devletim
kendisi eşkıyaya
“dini motifler” yükleyerek
sorunun kaynağını güçlendirmeyi
sorunun tortularıyla
mücadele edermiş gibi yaparak
iktidarının devamını sağlamaya çalışır
hale geldi
Dün ecdadım
çözümü ararken
torunlarımın ecdadı
bugün konuları
kronik sorun haline getirme yarışında.
Biz tarihe dönelim
1648 yılı geldiğinde
İbrahim’in aşağı yukarı kullandığı cümle
şu olur(deli ibrahim piyesinden)
“Ben neyleyeyim böyle padişahlığı anne?
Ülkeler, kıtalar benim olmuş neye yarar,
rahat soluk alamadıktan,
soluğa doyamadıktan sonra!”
Gerçekten soluğa doyamaz
Otuz üç yaşında terk-i dünya eder
İbrahim’in deli olduğuna dair
hiçbir kaynakta ciddi bilgi yok
yaşadıklarını düşünüp
yaptıklarına bakacak olursak
ortada güçlü bir irade var
bu irade de
“lale devrinin”
bir proto tipini görmek mümkün
lale devri neydi
“vur patlasın çal oynasın”
manzarası eşliğinde
devleti yeniden tanzim etmek
İbrahim’de de bu var
balıklara inci mercan,
ak akçe atarak
yeniçerileri.
dar gelirli hizmetkarlara para saçarak
çevresini susturup
deli numarasıyla
yapması gerekenleri yapmıştır.
“deli İbrahim” gerçekten delimiydi
yoksa deli olan “büyük petro” muydu