BATININ ÇIKARLARINA HİZMET EDEN KALKINMA

 

Bir ülkenin kalkınması,

büyümesi,

refahının artıp artmadığının anlaşılması için:
Gayri safi yurt içi hâsılasına, GSYIH
Gayri safi milli hâsılasına, GSMH
Ve işsizlik oranlarına aynı zamanda bakmak lazımdır.”

GSYIH:

Sınırları belli bir coğrafyada

diyelim 814 000 km karelik bir alanda

yerli ve yabancılar tarafından üretilen

parasal değeri ifade eder

GSMH;

GSYİH lardan yabancıların

bu coğrafyada elde ettikleri

kar, faiz, kira ve ücretlerin çıkarılması

ve Türk vatandaşlarının

yurt dışında kazandıklarının eklenmesiyle

ortaya çıkan ekonomik değerdir.

İşsizlik;

Çalışma yaşında olup

çalışmak isteyen

fakat iş bulamayan nüfustur.

Bu üç değerin

birbiriyle ilişkisi sonucu ortaya çıkan değer

bir öncekilerden fazla ise kalkınma,

aynı ise duraklama yani yerinde sayma,

eksik ise gerileme var demektir.

Ekonominin bu üç atlısının

birlikteliğinin sonucu ortaya çıkan rakamların

elbette topluma yansıyan görüntüleri vardır.

 

Olmalıdır

 

Rakamların ülkeye olumlu yansımasına

refah diyoruz.

Gelişme diyoruz.

Kalkınma diyoruz.

Durum böyle ise

toplumda işsizlik azalıyor,

gelir seviyesi yükseliyor,

hayat kalitesi artıyor.

Ülke gelişmiş ülkeler arasında

yukarıya doğru bir seyir takip ediyor.

Eğer bu değerler yok ise,

sadece konuşulan,

ama topluma yansımayan rakamlar var ise

bu ekonomik bir gelişme değil,

lafla peynir gemisi yürütme çabasıdır.

Bizde de olan maalesef bu

 

TÜRKİYE 1970 YILINDA EKONOMİK OLARAK  EN BÜYÜK 19. ÜLKE

1975………………17.

2000………………17.

 

Rakamlar bunlar

 

patinaj ekonomisinin

seyri şöyle gelişti

 

Türk faydacılığı,

kurtuluş savaşından sonra

devletçiliği ağır basan

bir karma ekonomi uygulanmasına yol açtı.

Kapitülasyonların getirdiği yıkım,

yani iğneden ipliğe yokluk,

devletin her alanda ekonomiye girmesine sebep oldu.

Fabrikalar kurulmaya başlandı,

bayındırlık faaliyetleri hızlandırıldı,

tarıma önem verildi.

Tarımı canlandırmak için

hem çiftçilerin eğitilmesine

hem de desteklenmesine çalışıldı.

1923- 1938 yılları arasındaki

Türk ekonomisini

ekonomik dinamiklerden faydalanılan

ve ekonomik kurallardan yola çıkılarak uygulanan

devletin bekası milletin refahını düşünen

bir ekonomi olarak görmek mümkün.

Atatürk ün ölümünden sonra

bu çizgi devam ettirilmesine rağmen

dünyadaki ekonomik gelişmeler

ve siyasi gelişmeler

koyu bir devletçiliğin uygulandığını gösteriyor.

Bunda dediğimiz gibi 29 krizi,

ikinci dünya savaşı

ve faşizmin yükselişini görmek

ve Atatürk ün

ölümünden sonra var olan aydınların

zaafı bizi bu şekilde bir politika

uygulamaya sevk etmiştir.

Uygulanan bu politika

1950 yılından itibaren uygulanacak

ve tamamen batının çıkarlarını gözeten

liberal denilen politikalarında zeminini oluşturmuştur.

1950 yılında demokrat partinin

iktidara gelmesiyle

ekonomi politikalarında

karma politikaların izi görülmesine rağmen

özel teşebbüsün ön plana çıkarıldığı,

tüketici kesimin ihtiyaçlarının

tahrik edildiği bir politika takip edilmiştir.

Bu politikalar

ekonomik gerçekliklerden çok

siyasi mülahazalardan oluşmuştur

ve bu siyasi mülahazalarda

küresel güçlerin değirmenine su taşıma ihtiyacıdır.

Türk ekonomisindeki

siyasi mülahazalar

o kadar ön plandadır ki

1950 yılından bu yana

sürekli kalkınmamıza rağmen,

küçük Amerika olmak hevesimiz

ve son zamanlarda dünyanın en iyi

bilmem kaçıncı ekonomisi olmamıza rağmen

yaşam kalitesi açısından

hiç bir istatistikte biz yokuz.

Mümtaz Turhan diyor ki

geri kalmış ülke yoktur.

İhtiyaçlarını önem sırasına koyamayan ülkeler vardır.”

 

Ve batı

ihtiyaçlarımızı önem sırasına koymamıza izin vermiyor.

Çünkü Türk ekonomisi

1950 yılından bu yana

ekonomik gerçekliğimizden kaynaklanan

politikalardan değil

batının menfaatlerinin oluşturduğu siyasetlerle

uygulanıyor,

tasarımlanıyor.
Mondrosta ekonomik kapitülasyonları kaldırdık.

Ama 1950 yılından itibaren

siyasi kapitülasyonlar bizi cendereye aldı.

Bunu da kırarız

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın