2-BATININ ÇIKARLARINA HİZMET EDEN KALKINMA
Bir ülkenin kalkınması, büyümesi, refahının artıp artmadığının anlaşılması için:
Gayri safi yurt içi hâsılasına, GSYIH
Gayri safi milli hâsılasına, GSMH
Ve işsizlik oranlarına aynı zamanda bakmak lazımdır.
GSYIH: Sınırları belli bir coğrafyada diyelim 814 000 km karelik bir alanda yerli ve yabancılar tarafından üretilen parasal değeri ifade eder
GSMH ise GSYİH lardan yabancıların bu coğrafyada elde ettikleri kar, faiz, kira ve ücretlerin çıkarılması ve Türk vatandaşlarının yurt dışında kazandıklarının eklenmesiyle ortaya çıkan ekonomik değerdir.
İşsizlik; Çalışma yaşında olup çalışmak isteyen fakat iş bulamayan nüfustur.
Bu üç değerin birbiriyle ilişkisi sonucu ortaya çıkan değer bir öncekilerden fazla ise kalkınma, aynı ise duraklama yani yerinde sayma, eksik ise gerileme var demektir.
Ekonominin bu üç atlısının birlikteliğinin sonucu ortaya çıkan rakamların elbette topluma yansıyan görüntüleri vardır. Olmalıdır
Rakamların ülkeye olumlu yansımasına refah diyoruz. Gelişme diyoruz. Kalkınma diyoruz. Durum böyle ise toplumda işsizlik azalıyor, gelir seviyesi yükseliyor, hayat kalitesi artıyor. Ülke gelişmiş ülkeler arasında yukarıya doğru bir seyir takip ediyor.
Eğer bu değerler yok ise, sadece konuşulan, ama topluma yansımayan rakamlar var ise bu ekonomik bir gelişme değil, lafla peynir gemisi yürütme çabasıdır. Bizde de olan maalesef bu
TÜRKİYE 1970 YILINDA EN BÜYÜK 19. ÜLKE
1975………………17.
2000………………17.
2-BATININ ÇIKARLARINA HİZMET EDEN KALKINMA
Türk faydacılığı, kurtuluş savaşından sonra devletçiliği ağır basan bir karma ekonomi uygulanmasına yol açtı.
Kapitülasyonların getirdiği yıkım, yani iğneden ipliğe yokluk, devletin her alanda ekonomiye girmesine sebep oldu.
Fabrikalar kurulmaya başlandı, bayındırlık faaliyetleri hızlandırıldı, tarıma önem verildi. Tarımı canlandırmak için hem çiftçilerin eğitilmesine hem de desteklenmesine çalışıldı.
1923 1938 yılları arasındaki Türk ekonomisini ekonomik dinamiklerden faydalanılan ve ekonomik kurallardan yola çıkılarak uygulanan bir ekonomi olarak görmek mümkün.
Atatürk ün ölümünden sonra bu çizgi devam ettirilmesine rağmen dünyadaki ekonomik gelişmeler ve siyasi gelişmeler koyu bir devletçiliğin uygulandığını gösteriyor.
Bunda dediğimiz gibi 29 krizi, ikinci dünya savaşı ve faşizmin yükselişini görmek ve Atatürk ün ölümünden sonra var olan aydınların zaafı bizi bu şekilde bir politika uygulamaya sevk etmiştir.
Uygulanan bu politika 1950 yılından itibaren uygulanacak ve tamamen batının çıkarlarını gözeten liberal denilen politikalarında zeminini oluşturmuştur.
1950 yılında demokrat partinin iktidara gelmesiyle ekonomi politikalarında karma politikaların izi görülmesine rağmen özel teşebbüsün ön plana çıkarıldığı, tüketici kesimin ihtiyaçlarının tahrik edildiği bir politika takip edilmiştir.
Bu politikalar ekonomik gerçekliklerden çok siyasi mülahazalardan oluşmuştur ve bu siyasi mülahazalarda küresel güçlerin değirmenine su taşıma ihtiyacıdır.
Türk ekonomisindeki siyasi mülahazalar o kadar ön plandadır ki 1950 yılından bu yana sürekli kalkınmamıza rağmen, küçük Amerika olmak hevesimiz ve son zamanlarda dünyanın en iyi bilmem kaçıncı ekonomisi olmamıza rağmen yaşam kalitesi açısından hiç bir istatistikte biz yokuz.
Mümtaz Turhan diyor ki geri kalmış ülke yoktur. İhtiyaçlarını önem sırasına koyamayan ülkeler vardır. Ve batı bizim bir türlü ihtiyaçlarımızı önem sırasına koymamıza izin vermiyor.
Çünkü Türk ekonomisi 1950 yılından bu yana ekonomik gerçekliğimizden kaynaklanan politikalardan değil batının menfaatlerinin oluşturduğu siyasetlerle uygulanıyor, tasarımlanıyor.
Mondrosta ekonomik kapitülasyonları kaldırdık. Ama 1950 yılından itibaren siyasi kapitülasyonlar bizi cendereye aldı.
Bunu da kırarız