BENİM BACIM

Bir tarihte,

muhtemelen 1789 yıllarında,

İstanbul’da,  Sultan Ahmet civarında,

tam olarak ta Sokullu Mehmet paşa yokuşunda

3.Selim  maiyeti ile

“kalyoncu neferi”

görünümünde

“tebdil kıyafet”

gezerken bir kadın sesi duyarlar.

 

Bir “tulumbacı zorba”nın

bir kadını, ite kaka çekiştirdiğini görürler.

Kadın yakın mahallede oturduğunu,

ehli namus olduğunu,

çocuğunun hasta olduğunu,

ilaç almak için sokağa çıktığını,

ilaçlarında yanında olduğunu söylemekte,

zorba başı bunlara hiç aldırmayıp,

kadını bir yerlere sürüklemekte,

itip kakmaktadır.

 

Kadın ümidinin bittiği anda

kalyoncu kıyafetindeki kişileri görünce,

yardım ister.

“Beni bu zalimin elinden halas edin”

diye yalvarır.

 

Kalyoncu kıyafetindeki padişah

olaya müdahil olur.

Ama  tulumbacı zorba,

dışardan birilerinin işe karıştığını görünce

daha da kızar, köpürür,bıçağına sarılır

ve kim olduğunu bilemediği padişaha saldırır.

Padişah daha atik davranır

tulumbacı zorbayı kılıcıyla ikiye biçer.

 

Padişah ertesi gün bir ferman yayınlar.

Ferman şöyledir:

“Sokullu Mehmet paşa yokuşundaki tulumbacı,

tarafımdan öldürülmüştür.

Mirasçıları varsa mahkemede hesap vermeye hazırım.”

 

Bunlar Osmanlıydı.

Sokakta “bacılarını” böyle koruyor,

mahkemede hesap vermeyi de taahhüt ediyorlardı.

 

çakmaları ise;

Görmedikleri,

bilmedikleri

sanal olaylardan,

“bacı edebiyatı” yaratıyor,

mahkemede hesap vermek bir yana,

hesap soracak mahkemeleri de tarumar ediyorlar.

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın