CİNNET KARDEŞLİĞİ

 

Kardeştiler.

Yedikleri içtikleri ayrı gidiyordu.

Neredeyse ”iki millet” ” tek parlamento” oluyorduk.

Her şey “kardeşim Esat” noktasındaydı.

 

Sonra bir rüzgâr esti

“Arap baharı” adın da.

Kırk yıllık Esat, Eset oldu.

 

Eset kardeşin diktatör olduğunu,

Suriye’nin hiçte demokratik olmadığını keşfettik.

Arap baharı çerçevesinde

Suriyelilerinde “demokrasiyi” hak ettiklerini düşünmeye başladık.

 

Batı rüzgârlarını arkamıza alarak,

inşallah Suriye’nin de diğer Müslüman memleketler gibi

demokratikleşeceğini düşündük.

Estik, gürledik.

Suriye halkına güzel günler vaat ettik.

 

Gerçi güzel günler gelmedi.

Gelen, her geçen gün artan vahşet,

kan ve ölüm dü.

 

Bu milletin başbakanı ile

Suriye’nin başındaki diktatör arasında

her şeyin

“demokrasi” adına bittiğini düşünmeye başladık.

 

Yanıldık

.

Yıllar sonra,

O kadarda yıllar sonra değil!

Erdoğan’la, Eset’ın aralarında

bir kardeşlik bağı olduğunu gördük.

Bu;

” alnı secdesiz Kürt kardeşliği ” sevgisiymiş.

 

Meğer ortada bir demokrasi projesi falan yokmuş.

Olan; “alnı secdeden” kalkmayan Kürtleri,

“alnı secdeye” varmayan Kürtlere teslim etmek projesiymiş.

 

Bu nu da;

barış süreci denilen olayın

militanların silahlarıyla Suriye’ye

gitmeleriyle

PYD ye destek olmak

onlara devlet kurdurmak için alan açmak,

olduğunu gördük

Yaşadık.

 

Gelinen nokta şudur.

Her iki ülke,

hatta bütün coğrafya,

daha da kötüsü İslam dünyası

tam bir cinnet ve cinayet ortamı içerisindedir.

 

“Stratejik derinlik” siyaseti sebebiyle Suriye’de

bu milletin Kürtleri

bu milletin Sünni Araplarını,

bu coğrafyada

bu milletin sunileri Alevilerini,

Alevileri sunilerini

velhasıl bütün İslam âlemi birbirini öldürüyor.

 

Bütün İslam dünyası da seyrediyor.

 

Gören duyan bir mümin yok?

 

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın