(uzun bir yazı.Uzun süren bir olayı kısa yazamazdım.)
“Size,
sevgili Türk arkadaşlarımıza diyoruz ki;
bize yapacağınız en büyük iyilik
bu ayaklanmanızın sizi
bizim olduğumuzdan daha farklı bir yere götürdüğünü kanıtlamanızdır
yani bugün bizim maddi
ve entelektüel anlamda çürüyen yaşlı,
hasta ülkelerimizin imkânsız kalacağı bir durum yaratmaktır.”
Fransız Marksist düşünür Alain Badiou ‘nun
Gezi Parkı direnişiyle ilgili bunları söylüyor.
Gezi olayları psikolojik olarak tahrik kar,
sosyolojik olarak anlaşılmaz,
ekonomik olarak tedirgin edici,
insani olarak ümit verici,
siyasi olarak “Nereye gidiyor uz”cu bir özellik gösteriyor.
Ruşen Çakır olayı üç kelimeyle açıklıyor.
Yepyeni,
Kolay, kolay anlaşılamayan,
Öngörülmemiş.
Yepyeni:
İnsani çizgiler taşıyor,
arkasında herhangi bir örgüt yok,
uzun soluklu görünüyor,
siyasal destekten mahrum
ve ama her türlü provokasyona açık.
Yepyeni:
Kimin nerede duracağını,
nasıl tavır alacağını,
ne ile karşılaşacağını bilemediğinden
mütereddit davrandığı için yepyeni.
Anlaşılmayan;!
Suriye politikası, Eset’ten tekrar Esad’a dönerken,
sınırlar delik deşik ve
sınır illerinde resmi açıklamaya göre
elli küsur kişinin öldüğü patlamalar olurken,
başbakan yurttaşlarının içkisinden,
el ele dolaşmasına,
ailelerin kaç çocuğu,
nasıl yapacağına kadar her şeye müdahil olurken
beklenmeyen ne!?
Hem de özgürlük çağında.
Çağ, insan çağıyken.
İnsan özgür olduğu derecede insanken,
özgürlük ile zorbalığın birbiriyle her karşılaşmasında,
zorbalığın kaybettiği ortadayken,
anlaşılmayan ne?
Özgürlük taleplerimi?
Bu talepler için insanların bir araya gelmesi
ve direnmesi mi?
Nifak tohumlarının
direnişçilerin arasına sızması mı?
Yoksa statükonun tepkisi mi?
Öngörülmemiş
Tarihi;” ileri atılmak için bir adım geri çekilmektir.”
diye tanımlarlar.
Bir kesim insanda bir adım geri çekilmeyi,
ileri atılmak için değil,
orada kalarak psikolojik tatmin,
nostaljik hayat özlemi gidermek için kullanıyor.
O zaman kıyamet kopuyor.
Tarih; resmi tarih,
yalan söyleyen tarih,
tarihle yüzleşme adı altında,
kavga sebebi oluyor.
Tarih,
yarını kurgulamak için bakılması gereken bir
“bilim disiplini” olarak görülmüyor .
Dün, bu fasit daireyi sağdı- soldu,
faşistti- komünist ti diye gündemde tuttuk.
Elli yıl birbirimizi yedik.
Şimdi de, önümüzdeki elli yıl birbirimizi
bu kez Aleviydi-Sünni’ydi,
Kürt’tü Türk’tü diye yememiz için zemin hazırlanıyor.
Kötü olan,
atılan bu ayrılık tohumlarının çimlenmesi için
siyasetin ve onun hakim olduğu devlet organlarının
bu sürece destek vermesi.
Oysa üzerinde yaşadığımız zeminde,
zarar görmeden yarını kucaklayacağımız bir ortamı,
bu devleti kurun “irada” hazırlamış
Laiklik demiş.
Herkesin dini kendine demiş.
İslam’ın dediğini demiş;
Allah’la kul arasında aracı olmaz demiş.
Olmamalı demiş.
Türk demiş.
Yörük dememiş.
Türkmen dememiş.
Kürt dememiş.
Laz dememiş,
“Türkiye cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk denir” demiş.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” demiş, Türk olana dememiş.
Bu topraklarda “birlikte yaşama iradesini”
güçlendirici argümanlar kullanmış.
Bununla kalmamış,
bu insanlara “Muasır medeniyet” denilen bir hedef koymuş,
bir hedef göstermiş,
bu hedefin özelliğini; “yurtta sulh cihanda sulh” olarak belirlemiş,
bununla da yetinmemiş, bunun nasıl gerçekleşeceğini de söylemiş;
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda- ki bu, biyolojik olarak kan değil, sosyolojik olarak kültürdür- mevcuttur” demiş.
Demek ki öngörülmüş.
Gezi bu öngörünün görüldüğünün,
gençliğin atasının sesine kulak verdiğinin ispatıdır.
Ne demişti şair;
“Delikanlım işaret aldığın gün atandan/
Yürüyeceksin, millet yürüyecek ardından.”
Olay bu.
Gençler, atalarından işareti aldıklarını gösterdiler.
Yürüyüşe başladılar.
Siyasiler,
aydınlar,
bürokratlar
ya bu gençliğin önünü açar,
”yurtta ve dünyada barışı” sağlayacak
“muasır medeniyete” ulaşmaları için aralarındaki ayrık otlarını ayıklar.
Ki bu görünmüyor.
Yada gençlerin arasındaki ayrık otlarını tahrik ederek, küresel güçlere hizmet ederler. Görünen de maalesef bu
Ben gençliğin her iki halde de
atasından aldığı işaretle-
“muasır medeniyete” ulaşacağını düşünüyorum.
şairin mısraları hoşuma gidiyor;
“Çağı kurtarmanın bir eylemidir/
çağ dışı denilen düşüncem benim.”