Gezi olayları yepyenidir.
Lakin anlaşılmaz ve hele öngörülmez hiç değildir.
Anlaşıla bilir dir.
Yirmi birinci yüzyıl,
“insan yüzyılıdır.” İnsan çağıdır.
Dünyadaki bütün gelişmelerin merkezine
insanın konulduğu çağdır.
İnsan ile özgürlük arasında ise
ayrılmaz,
yadsınmaz,
inkar edilemez bir bağ vardır.
Yirmi birinci yüzyıl aydını;
insan,
özgürlük
ve zorbalık arasındaki ilişkiyi
“kör nokta” adlı kitapta şöyle özetliyor
“Tarihçiler yirmi birinci yüzyılı değerlendirirken
karşılarına çıkacak şeylerden biri
özgürlük ve zorbalığın savaş meydanındaki neredeyse her karşılaşmasında
özgürlüğün galip geldiğidir”
Gezi eylemi tamda budur.
Günümüz, aydını,
yazarı- çizer’i sanatçısı
müstağrip (yarı aydın) olduğu için anlayamıyor,
anlamlandırmıyor.
Siyasetçisi ise anlamaya bile çalışmıyor,
kırıyor döküyor yirminci yüzyılın
argümanlarını kullanarak sonuç almaya çalışıyor.
Zamana direniyor.
Akıntıya kürek çekiyor.
Oysa:
Gezi eylemleri,
Öngörülebilir dir ve öngörülmüştür.
Yirminci yüzyılda yaşamış bir insan,
bir lider, belki sarhoş, belki bir anıtı yıkılasice
bu işi çok önceden çözmüş.
Demiş ki
“ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR.”
Gezi eylemlerinde
Türk bayrağının öne çıkması,
birlik beraberlik mesajlarının verilmesi
her şeye rağmen sadece gençliğin
cumhuriyeti kuran iradeyi doğru anladığını gösteriyor.
Buda yeter.
Çünkü cumhuriyeti de,
cumhuriyeti kuran irade gençlere emanet etmişti.
“Özgürlüğün zorbalıktan daha iyi değil,
aynı zamanda daha güçlü olduğu”
gerçekliliği kabul edildiğinde,
dünya yeni bir dünya olacaktır.
MUASIR MEDENİYET SEVİYESİNE ULAŞILACAKTIR.
Neymiş;
muasır medeniyet,
daha çok özelleştirme,
daha çok AVM,
daha muhteşem borsa binası değil,
özgürlüğün, zorbalığa galip gelmesiymiş,
ekonominin değil
insani değerlerin kaybolmasından endişe duymakmış.
Tabi bu
düne söverek değil,
hiş değilse yaşanılan çağı,
o inkar ettiğimiz,
her vesilede karaladığımız,
görmezden geldiğimiz insanlar kadar
çağımızı anladığımızı göstererek olacaktır